Türkiye’de 1 Nisan’dan sonra kartlar yeniden karılacak
■ Kitapta o kadar çok anı, bilgi var ki, binlerce soru sorabilirim size… Seçmek zorunda kaldığım için de üzgünüm. Çocukluğunuz, gençliğiniz, göç edişiniz, hapis hayatınız bunlara zaman zaman değineceğim ama bu söyleşiyi daha çok siyaset yıllarınızla sınırlandıracağım. Özal ile başlamak istiyorum, köşemin adı gibi size nokta atışı sorular soracağım. Özal size neden kafayı taktı? Demirel’in gücünü mü azaltmak istiyordu?
Tabii, Demirel’in gücünü azaltmak istiyordu. Bana milletvekilliği teklif etti, kabul etmedim. Üzerinde çok durdu. 12 Eylül’de bir takım siyasi partiler kapatılmış, siyasilere yasaklar getirilmişti. Demirel’in lideri Adalet Partisi de kapatılanlar arasındaydı. Kendisine de siyasi yasak getirilmişti. 1987’de halkın oyuyla siyasi yasaklar kalktı. Ben de Demirel’i desteklemeye karar verdim. Bir süre sonra Demirel, “Artık senin milletvekili olman lazım” dedi. Siyasi yasaklar kalktıktan sonra Turgut Özal bir baskın seçim yapmaya karar verdi. Merkez yoklaması diye tanımlanan genel merkezler tarafından belirlenmiş listelerle seçime gidiliyordu. Anayasa Mahkemesi bu kararı iptal etti. Delege yoklaması istedi. Yani partiye kayıtlı tüm üyeler belirlenen bir günde sandık başına gidecek, kimlerin milletvekili adayı olmasını isteyecekti. Baskın seçim hazırlığı sırasında DYP de listelerini hazırladı. Bursa’dan milletvekili listelerinde liste başı oldum. Anayasa Mahkemesi’nin ön seçim kararı üzerine de yapılan delege yoklamasında yine birinci sıraya getirildim. 1997 seçiminde Bursa’dan üç milletvekili çıkardık. O zaman yavaş yavaş palazlanmışım. Bursa Spor Kulübü başkanı olmuşum. İş hayatım süratle ilerliyor. Seçim sırasında partimize her türlü imkânımı kullandım, uçaklarım, helikopterlerim… 58 milletvekiliyle girdik Meclis’e.
5 Nisan 1986. Siyasi yasaklı Demirel, Çağlar ailesini Bursa’da ziyaret etti.
■ 58 milletvekili ama güçlü bir muhalefet yapıyorsunuz, öyle değil mi?
Tabii. Şimdi şöyle, Süleyman Bey bir dev. Seçimden önce kendisine sordum: “Efendim biz iktidar olacak mıyız” diye. “Kimseye bir şey söyleme, olamayız. Bir dönem sonra olacağız” dedi. İlişkimiz baba-oğul ilişkisine dönüştü. Her sabah evindeki kahvaltıda ben de varım. Öğlen beraberiz, akşam beraberiz. Turgut Bey bana kafayı takmış. “Demirel’in kalbini alayım ben. Yani bir tek Cavit’i aldığımız zaman, biz bunları çökertiriz” demiş.
■ Ama alamadı.
Bir gece Turgut Beylerin evine gittim. Turgut Bey’in üzerinde eşofman var. Semra Hanım, kimonosunu giymiş. Bana “Ne sıkıntın var?” diye sordu. “İşte efendim biz fabrikaları kurduk, 50 milyon dolar civarında bir kredi kullanıyoruz. İşyerlerimizde 5-6 bin kişi çalışıyor. Bankalar bize verdiği kredileri geri çekiyor. Devlet bankalarıyla çalışıyoruz” dedim. Özal bana baktı, “Ya Cavit, boş ver” dedi. Önündeki kâğıda bir sıfır daha koydu. “Bunu 500’e çıkart” diye konuştu. 500 milyon dolar. Daha büyük yatırımlar yapmamı söyledi. Ama bir şartı olduğunu söyledi. “İstifa et, bize gelmesen de olur. Gelirsen, bakan yaparım” dedi. “Ben satılık değilim. Yanlış kapıyı çaldınız. Siz devletimizin başbakanısınız, derdimi anlatmaya geldim. Binlerce adam çalıştırıyorum. Onların ekmeğiyle oynamamanızı rica ediyorum ama bu teklifiniz çok yanlış. Bana müsaade. Allah bize başka yerden verir” diyerek kalktım.
■ Sonra fabrikalarınızı mı çökertmeye çalıştılar?
Tabii, çok uğraştım. İsviçre’de ve ABD’de arkadaşlarım vardı. Çok desteklediler. Atlattık o kirizi. Bir süre sonra da Allah yardım etti.
■ Kitapta “Üzeyir Garih ve İshak Alaton, Amerika’dan bize mesaj getirirdi” diyorsunuz. Ne mesajı?
İktidar olduğumuz zaman… O dönem ABD’nin Ankara Büyükelçisi Barkley. Dağlık Karabağ olayı olunca biz Azerbaycan’ın yanında yer aldık. Ve onlara ihtiyaçlarını karşılayacak her şeyi el altından ulaştırdık. MİT’te Teoman Koman var. Benim çok yakınım. Ermenistan’la sınırları kapadık, hala da açılmamıştır. Atilla Ateş Paşa Kara Kuvvetleri Komutanıydı. Sınırda “Bugün Suriye’yi basabiliriz” diye beyanat verdi. Ben de evvelden “Suriye’yi günü gelecek basacağız” demiştim. Barkley benden randevu istedi, Bursa’da evime geldi. Ona da tekrarladım, “Suriye’yi de Ermenistan’ı da vuracağız” diye. “Olmaz, bu işi tatlıya bağlayalım” dedi. O arada beni yumuşatmaya çalışıyor. Üzeyir Garih ve İshak Alaton da sık sık Ankara’ya bize gelirlerdi. İki lafın arasında Ermenistan konusunda, kapıları açmamızı telkin ederlerdi. Ben de güzel bir dille gönderirdim. Sonra zaten randevu da vermedim.
Bursalılar, hapisten çıkışta Çağlar’ı karşılamak için Gemlik’e kadar gelmişti.
■ Hapse girmenizi ‘Benden intikam aldılar” diye değerlendiriyorsunuz. Neyin intikamını aldılar sizden?
Ermenistan ve Suriye’nin intikamını aldılar. Ben onların dediğini yapmadım. Beni kullanmak istediler.
TANSU ÇİLLER PARTİMİZİ BATIRDI
■ Kitapta Tansu Çiller ile ilgili çok ayrıntı var. Memur maaşları her yerde yazıldı, çizildi, o yüzden sormuyorum. Çiller sizin hayatınızda bir pişmanlık mı?
Benim için pişmanlık değil, onu getiren ben değilim. Biz köylü partisi gibi görünüyorduk. Biraz şehirleşelim dedik. Bir kadının aramıza katılması, büyükşehirlerde vereceğimiz iyi bir mesajdı. Öyle tavsiye geldi. Fakat yanlış yapmışız. Hürriyet gazetesi ‘Leydi’nin topuk sesi’ dedi…
■ Sizce devleti nasıl idare etti?
O etmedi ki, kocası etti. Kim tayini varsa Özer Bey’e gidiyormuş, konuşuyormuş. Ben hep mesafeli oldum bunlara. Biz halkın partisiydik. Köylünün yanında, çiftçinin yanında, memurun yanında hep biz vardık.
■ Demirel çok öngörülü bir siyasetçiydi ama Demirel bile Çiller’i öngöremedi. Neden?
ANAP’ın başına Mesut Bey gelmişti, genç bir adam. Bizim taban da Çiller’e sarıldı. Bir kadın, lisanı var, eğitimi iyi, ekonomi hocası… Ama içi boşmuş, bomboş… Çöktürdü.
■ Siz niye aday olmadınız genel başkanlığa?
Köksal Toptan’a gittim, “Sizin kazanma imkânınız yok” dedim, benim için çekilebileceğini söyledi. İsmet Sezgin’e gittim, “Yarın aday olacağım” dedi. Ben esasında Hüsamettin Cindoruk aday olur, onun önüne geçmeyeyim diye aday olmadım. Ama Hüsamettin Bey tatile çıktı, bu işe bulaşmadı işte. Demirel de hiçbir şey demedi. Tansu Hanım ikisini de yendi. Türkiye’nin çimentosu olan bir partiydik biz, partimizi batırdı.
■ Doğru Yol Partisi ve Anavatan Partisi yaşasaydı bugün tek adam iktidarına mahkûm kalır mıydık? Burada sadece Çiller değil, Mehmet Ağar ve Erkan Mumcu faktörleri de var, Tayyip Erdoğan’ın siyasi aklı da söz konusu değil mi?
Tayyip Bey, Abdullah Gül Bey zamanı iyi kullandılar. En büyük hadise Tansu Hanım’la Mesut Bey’in TBMM’de kendilerini aklaması, mahkeme yolunu kapamasıdır. Bu kamuoyunda hoş görülmedi. Sonunda hepsi dipte, barajın altında kaldılar. Barajın altında kalma sebeplerinden biri de benim.
■ Nasıl?
Son iki seçimde Bursa’da bir güç unsuruyum. Türkiye’de bir gücüm var. Bursa’da 12 milletvekili var. 8’ini benim başını çektiğim liste kazanıyor devamlı. Biz Erbakan ile kurulacak koalisyona da karşı çıktık. Partiden ayrıldık, bağımsız kaldık. 2002 seçimlerine giderken bunlar bizimle temasa geçtiler. Tansu Hanım aradı, “Cavit’ciğim Bursa listesini yaptık, sana emanet” dedi. Ben de “Tansu Hanım, içinde olmadığım listeyi bana niye emanet ediyorsunuz. Hadi güle güle” dedim kapattım suratına. O günden sonra iyice koptuk zaten.
■ Bir daha hiç konuşmadınız mı?
Hayır. Sonra Abdullah Gül Bey Bursa’da evime geldi, de beş saat kaldı beni ikna etmek için. “Ben bıraktım, yapmayacağım bu işi “ dedim.
■ AKP’ye girmenizi istediler…
AKP benim liste başı olmamı istedi, hükümette de yer alırsın dedi. Sonunda öyle bir yere geldi ki, “Şeref sözü, sizi destekleyeceğim” dedim. Çünkü incinmiştim o taraftan. Oy da verdim AK Parti’ye… Son yıllara kadar verdim. Çünkü ben merkezdeki ve sağ görüşlü bir adamım.
■ Erbakan’ın partisinden çıkanları destekliyorsunuz da, neden Erbakan’a karşı duruyorsunuz?
Yeni bir parti kurulmuş, “Milli Görüş gömleğini çıkardık” diyorlar. Sağda bir parti, öyle din eksenli bir parti değil. Yanında dine bağlı bazı insanlar olmuş olabilir, normaldir. Doğru Yol Partisi 70-80 bin ile baraj altı kaldı.
■ 70-80 bin mi?
Yani bir kere ben Bursa’da 120 bin aşağı çektim. Benim yanımda 25 bin kişi çalışıyordu o zaman. Ben o şehirde varım. O şehirde tevazu göstermem. Benim yanımda çalışan insanlarla benim hiç kötü bir ilişkim olmadı. Herkes maaşını gününde aldı ve fabrikalarımda kreşleri vardı. Anneler 40 günlükken çocuklarını getirirlerdi. Okula başlayıncaya kadar bizim kreşlerde bakılırlardı. Emekli oldukları zaman hilesiz, hurdasız haklarını alırlardı. Bursa beni sahiplendi, ben Bursa’yı. Bir de benim iyi bir spor yaşantım oldu. Bursa Spor büyük bir destektir. Beni bağrına bastı. Ben hala Bursa Spor taraftarları tarafından sevilirim, sayılırım.
■ Peki Çiller’in bugün AKP’yi desteklemesini nasıl buluyorsunuz?
Basından öğrendiğimize göre bir tarla almış bir yerden. Oraya büyük imar çıkartmanın peşindeymiş. Menfaat yani… Yoksa Çiller’in ne fikri olacak. Fikri olsaydı partiyi ayakta tutabilirdi.
■ Bugün Doğru Yol Partisi ve Anavatan Partisi mesela ayakta olsaydı, Türkiye’de siyasetin fotoğrafı bu mu olurdu?
Olmazdı. Sağ partiler açısından bir boşluk doğdu. Onu Tayyip Bey doldurdu. Çok zeki bir insan. Siyaseti iyi okuyor, iyi bir stratejist. Her girdiği seçimi aldı. Çünkü merkez sağ dağıldı gitti.
■ Toparlanamaz mı? Yeniden bir merkez sağ oluşumu olmaz mı?
Şu anda yok.
■ Mesela İYİ Parti o boşluğu doldurmak için doğdu ama…
Şu anda seçim sürecindeyiz, o yüzden yorum yapmak istemiyorum partiler hakkında. Fakat şunu söyleyebilirim. 1 Nisan’dan sonra Türkiye’de kartlar yeniden karılacak.
■ Yeni partiler, yeni liderler açısından mı söylüyorsunuz?
Nisan’ın 1’inden sonra diyorum, o zaman her şeyi göreceğiz. Halk kararını verecek. O zaman bir harekete ihtiyaç varsa bu ihtiyaç giderilir.
■ Siz tekrar siyasete dönmeyi düşünüyor musunuz?
Ben bıraktım siyaseti. Ben şimdi bir vatandaşım. Gidip oyumu atacağım, o kadar.
RUSYA’DA HAVALİMANINDA 8 SAAT BEKLETİLDİM
Putin, Cavit Çağlar’a Dostluk Nişanı takarken…
■ Rusya Devlet Başkanı Putin ile dostluğunuzu biliyoruz. Hatta Türkiye ile büyük krizi çözen kişisiniz. Nasıl başladı dostluğunuz?
1992’de Kremlin’de Yeltsin’le toplantıdayız. Putin o zaman KGB’de. O zaman benim dostum Ramazan Abdulatipov var, başbakan yardımcısı. Sonrasında Dağıstan’ın cumhurbaşkanlığını yaptı. O dönemde tanıştık, alt kadrosuyla da ilişkilerim çok iyi oldu zamanla.
■ Türkiye ile Rusya arasında düşürülen askeri uçak krizini nasıl çözdünüz?
Bir gün Hulusi Akar ile geleneksel sohbetlerimizden birini yapıyoruz. Benim çok yakın dostum. 2016 yılının Nisan ayında Paşa’yı çok sıkıntılı gördüm. “Komutanım, hayırdır çok düşüncelisiniz. Bir üzüntünüz mü var” dedim. “Cavit Bey, Rusya’yla yaşanan uçak krizi, elimizi kolumuzu bağladı. Suriye’de bazı Kürt unsurlar, adeta cirit atıyor. Maalesef ABD, bu gruplara destek veriyor. Bunların zaman içinde güçlenip, Türkiye’yi bir sıkıntıya sokmasından endişeliyim. Karadeniz’de de sıkıntılar yaşamaya başladık. Aramızın düzelmesi lazım” dedi. Çözeceğimi söyledim, Sayın Cumhurbaşkanına da anlattım. Moskova’ya gittim, havaalanında 8 saat bekletildim. “Bizim uçağımızı düşürdünüz, ne yüzle buraya geliyorsunuz” dediler. Arkadaşlarımı devreye soktum. Pasaport polisinden geçtik, şehir merkezine ulaştık. Meseleyi içinde özür olmayan, tazminat taahhüdünde bulunulmayan bir mektupla çözmek istiyorduk. Mektubu götürdük, teslim ettik. Olumlu karşılandı.
■ Ne kadar sürdü müzakereniz?
İki buçuk ay… Çok gittim, geldim ama ikna ettik. Şu anda Rusya, Türkiye’nin gerçek dostudur. Ben vatandaşlık görevimi yaptım. Putin’den de Kremlin Sarayı’nda ‘Dostluk Nişanı’ aldım.
FETÖ’YE YÜZ VERMEDİM
■ Peki, Türkiye’nin en büyük baş belalarından biri FETÖ. Geçmişte size yanaştılar mı?
Bize yanaştı da, ben hiç yüz vermedim onlara. Bir kere beni kandırdılar. Biz yeni iktidar olmuştuk. İlk Azerbaycan’a gidiyoruz. Onlar okul açmışlar orada, beraber gittik. Demirel gitmedi, bana “Git şunların okulunu ziyaret et” dedi. Sonra bunlardan kaçtık. NTV’yi açtığımızda Erman Yerdelen’e dedim ki “Bunlar gelmek istiyor. Şu adamı çıkarın. Bu adam kimmiş, neymiş? Bunu bir görelim”.. Bunu televizyona getirdik. O arada Çevik Bir Paşa beni aradı. Dedi ki “Bu adamı çıkarmayın, ne yapıyorsunuz”? Dedim “Paşam halk görsün bunu. Kim bu? Bunlar yerin altındalar. Bir yerin üstüne çıkartalım.” Ben hep kaçtım bunlardan. Bursa’da da bir kez Türkçe Olimpiyatı yaptılar, beni zorla götürdüler o zaman. Yarısında kaçtım. Ben bu tür şeylere mesafeliyim. Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı nesilden gelen bir adamım. Benim gözüm daima medeniyette, hürriyette, demokraside. Dinimi de doya doya yaşarım, ama onun reklamını yapmam.